İnsan şu sesi özlüyor...




İnsan nasıl bazen acıkır, bazen susar. Bazen canı konuşmak ister, bazen de susmak ister, bir kelime bile edesi yoktur hani de kendini dinlemek arzu eder. Bazen canı karpuz çeker, bazen tatlı. Çaysamak tabirini duymuştum Maraşlı bir kardeşimden. Bazen de insan "ezan"sıyor işte. 


Canın öyle ezan duymak istiyor, öyle duymak istiyor ki. Yapışıyorsun youtube'a, açıyorsun son sesini bilgisayarın. Kulakların sağır oluncaya kadar açmak istiyorsun. Ruhunun derinlikleri de duysun istiyorsun. İliklerine kadar gitsin o hoş sada, hücrelerine nüfuz etsin.


Sultan Ahmet Cami,
Fatih Camii, Beyazıt Cami
Ezanlar çınlıyor minarelerden...
Şöyle çinil çinil ezan dinlemek istiyorsun... İstiyorsun ki kulakların bayram etsin, göğsün ferahlasın, zihnin sakinleşsin. Sonra hayal ediyorsun kendini oralarda, cami avlusundasın şimdi, ağlaya ağlaya dinlemişsin ezanı Eyüp Sultan'da Beyazıt'ta. Ve düşünüyorsun girmeyi sessizce camiden. Ayakkabıları bırakıyor, sağ ayağını içeri atıyorsun. İçeride hiçbir yerde hissedemeyeceğin bir serinlik, bir dinginlik ve ferahlık var. Sekine veriyor ruhuna, kalbine girdiğin gibi caminin içine, ihtişamlı ve mütevazi caminin.


Seher vakti


O güzel sesli müezzini dinliyorsun, saba makamında okuyor... Seher vakti kendinden geçiyorsun. Ağır ağır sünneti kılınıyor fecr namazının, kuş cıvıltıları içinde.


Ezanı bir güzel, kameti bir başka güzel. Yahu ne de güzel okuyor mübarek diyorsun.


Sonra imamın arkasında hayalen namaza duruyor, alnını secdeden kaldırmak istemiyorsun. Omuzların yanındakine kenetlensin, saf öyle sıkı olsun ki ne bir şeytan girebilsin ne de avanesi. Müslümanlar da ta öyle sımsıkı, sapasağlam birlik, tek vücut, yekpare olsun istiyorsun. Bir nefer gibi emri bekleyip, ordu gibi bir hareket ettiğini canlandırıyorsun aklında.


Sonra hatırlıyorsun, camide değilsin. Şimdi İstanbul'da, şimdi Eyüp'te olmak, şimdi Yuşa tepesinde olmak vardı diyorsun. 5 dakikalık
ezan videosu youtube'da sona geldiğinde anlıyorsun, bittiğinde farkediyorsun ki orada değilsin. Hüzünlenmişsin, ama dinginleşmiş sanki tekrar dirilmişsin. Uzaklara dalmışsın, gitmişsin. Ama kendine yakınlaşmış, maksadına yaklaşmşsın.


Onlar ezansamayı da bilirler


Türkiye'de, hele hele İstanbul'daki kardeşlerim bu hissi bilirler. Ezanın kıymetini iyi bilirler, daha iyi bilsinler. 


Yurt dışında yaşayanlar ise yaşarlar, hissederler ezanın ne olduğunu. Ezansızlığın ne olduğunu dem damarlarına kadar idrak ederler. Onlar ezansamayı da bilirler. Bilgisayar başında hayalen gidip oturdukları camileri de. 


Orucu ezanla açmanın ne büyük nimet olduğu ezan duyunca anlaşılıyor. Pay-i taht-ı Osmani'de, Efendimiz (sav)'in müjdelediği mübarek o belde İstanbul'da ikamet ettiğim senelerde, şimdi anlıyorum, pek bilmezmişim. Seviyorsun ezanı, güzel şey diyorsun, duygulanıyorsun amma ve de lakin gel gör ki tam olmuyor işte. Azıcık yokluğu hissedilmeye görsün. Yahu bu resmen ni'met diyorsun, ni'met!


Bu hidayete çağrı, bu salaha çağrı, bu felaha çağrı, bu necata çağrı, bu tevhide çağrı, bu ne tesirli bir çağrı imiş Yâ Râb.


Şöyle çinil çinil ezan dinlemek istiyorsun...


Sonra hayal ediyorsun, ağlaya ağlaya dinlemişsin Eyüp Sultan'da Beyazıt'ta, Fatih'te. Ve düşünüyorsun girmeyi sessizce camiden. Gül yağı sürmüş beyaz sakallı bir hacı amca yüzünde tatlı bir tebessüm kapıdan giriyor, bastonlu iki dede yaklaşıyorlar ağır ağır, sakalıyla cübbesiyle zikir çeken bir muttaki sofi içeride sağda oturuyor mimberin hemen yanında, yeşil takkeli beyaz sarıklı mübarek Nurcular yeni gelmişler, ellerinde tesbih. Ve çocuklar, şirin ve ürkek, keşfetmeye hazır ama çekingen... Sabah mahmuru ama bir o kadar da sürurlular babalarının yanında. Belki de hayatlarnın en güzel anlarını yaşıyorlar. Bu dakikalar belki ebedi hayatlarına yön verecek. Hiç unutamayacakları sabah namazı hatıralarından biri olacak. Selam veriyorsun ve gidip oturuyorsun ilk safa. Düşünüyorsun derin derin pencereden bakıp. Hafif bir rüzgar mı esiyor ne. Hava yaz ama sabah serinliği var. Tatlı bir serinlik bu. 


Şimdi İstanbul'da olmak, şimdi Eyüp'te olmak, şimdi Yuşa tepesinde olmak vardı diyorsun. Ezan bittiğinde farkediyorsun, hüzünlenmişsin, sessizleşmişsin ama tekrar dirilmiş, dikilmşsin.  Uzaklara dalmış ama boğulmamışsın, gitmişsin ama kendine yaklaşmış, maksadına varmışsın. Çınılayan ses, bangır bangır tevhidi haykıran müezzin, kurtuluşa çağıran sada, yeni fetihler için kuvvet depolatan, minarelerden çinil çinil gelen şu ezan sesi sana iyi gelmiş.


Coşku ve bir sual


İyi ki dinlemişim diyorsun... O coşkunluk içine sığmıyor, taşmak istiyor. Sen de haykırmak istiyorsun tevhidi.


Sonra aklına geliyor da sormaktan kendini alamıyorsun. 


Acaba şu mübarek ezan-ı Muhammedi'yi, sada-i salahı hangi vicdansızlar hangi maksatla yasak etti? Bu ezanlar senelerce yasakken, kendi memleketinde, merkez-i hilafette tahakkümle gurbeti yaşayanlar, memalik- ecanipteki gibi zulme uğrayanlar nasıl dayanabildiler buna? Yürekleri parçalayan bu hainliğe karşı Allah onlara nasıl bir sabır verdi?  Youtube da yoktu ki açsın dinlesin. Milletimiz bunları da yaşadı. 


Dua edelim,


Allah memleketimizde ezanları hiç susturmasın. Buralara da o mübarek sadayı nasip etsin. Âmin


Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın. Âmin


Bize Müslüman idareciler, vicdanlı yöneticiler, adaletli hükümdarlar, insaflı kumandanlar, itaatkâr askerl nasip etsin. 


Âmin.





dipnot: 
Ezan, cumhuriyetin kurulduğu dönemde Kur'an dili olan Arapça orijinali yerine, 18 Temmuz 1932'de dönemin rejimi tarafından yasaklanmış ve Türkçe okunmaya başlanmıştır. İslam tarihinde böyle bir zulmün eşi benzeri yoktur. Sömürgeci işgalci Haçlı güçlerinin bile Pakistan'da, Malezya'da, Mısır'da yapmadığını o dönemde Türkiye'yi idaren eden zevat yapmıştır. CHP iktidarı döneminde uygulanmıştır. Bu süreç içerisinde ezan hiç orijinal dilinde okunmamıştır, okuyan cezalandırılmıştır. 1950 seçimlerinden sonra Demokrat Parti işi aslına çevirmiş ve Arapça okunmasını istemiştir. 


Allah İslam'a hizmet edenlerden razı olsun. amin.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails